Kahvenin müziği

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , , | Posted on Cumartesi, Temmuz 31, 2010

0

Biraz ağır, güzel bir sıcak. Bodrum. Torba evleri belki. İlgimi çeken o değil, Bodrum. Mutluluk saşkınlıkla sevişiyor gelişimizin 2. gecesi. Sebebi gelişimizin ilk saatlerinde otelin havuzuna cep telefonumla beraber atlamam. Henüz odaya yerleşmeden. İki kişi vardı oradayken aramak isteyebileceğim, aramsını bekleyeceğim. Çok da sorun olmadı, güldüm. Telefonu kurutmaya çalışan siyah adam. O an itibariyle, yarının gecesinde çıktım tatil köyünden. Öyle alabildiğine bi cadde, tenha. Trafik lambası aralıklarıyla barlar dolu, hepsinde bi canlı müzik. Bir kadın, gitar. Gitar erkek. Cadde boş, barlar dolu belki. Bir kaç kişi küçük koy koy sahillerde. Seçemiyorum zaten karanlık, kız mı erkek mi ? O zaman tanımıyordum şarkıyı, The Weepies'miş. Ankara'ya döndükten çok sonra öğrendim. Bi sik anlattığı da yok şarkıda. Bana sadece hayali bi kahve verdi sahilde otururken, hepsi bu.

Oduncu gömleği ve Starsailor

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , , , , | Posted on Cumartesi, Temmuz 31, 2010

0

Aynı merdiven yine, az basamaklı. Yeri de sayarsak dört basamaklı beyaz müstakil binanın merdiveni. Bi'şeyler anlatmaktan çalmaya fırsat bulamayan bir sokak müzisyeni ve üç adam var o basamaklarda. Adamın elinde saksafon var. Şu zencilerin elindekiler kadar büyük de değil, ufak. Sesi aynı ses geçip giden için. Rahatsız değiliz.
Geçmişten bahsediyor adam, dinliyoruz. Çalacak gibi yapıyor, heyecanlanıyoruz. Konuşuyor, dinliyoruz.


Saat sabah 03.15 artık çalma şansımız daha da az, malum insan çekiniyor ses yapmaya. Arada ufak ufak üflüyor adam biz de tek gözle bakıyoruz can kulağıyla dinlerken. 2. basamak senin olmuştu, yastığın. Sonra her birimizin kendi yastığı olmuştu basamak denilen. Rahattık, merdivenlere baş koyup uyumamızı sağlayan "Burası İzmir koçum, burda hiç bi'şey olmaz." cümlesi ve vurgusuydu mavi gömlekli polisin..


Altı gündür buradayız, sigara içmeyenler sigaraya para vermem tribindeler. İçenler agresif para tükenmekte. Şu saate kadar sorun olmamıştı bu, sefilce yatıyorduk zaten sokakta. Şimdi salam alacağımıza bi paket sigara almamız lazım. Saksafoncu gitmiş. Geceden anımsıyorum biri bir çantaya bir şey yerleştiriyordu parça parça. Boynumuz ağrıyor. Sorun değil sol tarafa çevirmesek de olur, sağımız kordon boyu çünkü. Alsancak'ta uyuduk çünkü. Keyfimiz yerinde, karnımız aç ve tuvalete gitmezsek altımıza hiçlik sıçıcaz.


Sıçacağımız bokun açlık kadar bile kokamayacağını bilmemize rağmen tuvalet beğenemiyoruz. Kafamıza güneş dışında etki eden olmadı lâkin götümüz güzel. İstemiyoruz umumi tuvaletleri. Son parayla çorbacı, sonra sırayla helasına ziyaret. Hızlıydık, hiç fena değildik. İzmir'i seviyorum. Mp3 çalarımın şarjı olduğu her dakika güzeldi. O kavurucu sıcak gece öyle serin bi rüzgardı ki ondandır gri siyah gömlek üstümde ki. Dönüş yolunu güzel kılansa James Walsh'un ilginç sesiydi. Tie up my hands. ♥

Bahsi geçmişken lise;

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , | Posted on Cuma, Temmuz 30, 2010

0

Ya mnakoyiim. Şimdi bak liseden şutlanmışımi açık liseye kayıt olmaya gidiyorum. Sene bundan 4-5 sene önce. Neyse, zaten hiç lise 2 görmemiş olmanın hazzı ile, sivil kıyafetimle okulun bahçesine adımımı atıyorum. Amacım tasdikname mi ne boksa o siki alıp, yarak kürek yerlere imzalatıp açık liseye kayıt olmak.

Neyse girdim okula, küpem falan da var kendimi çok havalı zannediyorum falan böyle. , 9-A' da ki zeki öğrencinin abisiymiş tavırlarıyla vuruyorum adımlarımı basamaklara çat çot, ağzımda hayali bi sigara var en kenevirinden onu da yangın sensörlerine paaaff pöööfff yapıyorum. Botlarımın tabanı yanıyor, Messi'yim resmen. Bir de bel çantam var, havalıyım ya bel çantasıyla geziyorum. Altımda kumaş pantolon yok bildiğin en taşşaklı indigo mavisinden kot pantolon var çünkü, saçlarım birazcık daha uzun ya kendimi bi yarrak sanıyorum. Neyse tasdikname sikisini aldım, kantinde oturuyorum. Oturuyorum çünkü arkadaşlarla görüşücem bahanesine platonik olarak aşık olduğum 21 sevgilime denk gelmeyi, arkalarından bakmayı hedefliyorum plastik sandalyemde. Neyse bel çantamdan çıkardım sikko telefonumun şarj aletini. Tabii sipariş ettiğim poaçalarım da geldi. Derken arkadaşlarım geldi, oturdu masama. Hayali sigaram bitmeden, diğer hayali sigaramı yakıyorum paaff pöff yapıyorum yine. 

Sadet, mnakoyiim o kadar kalabalığın içinde sen hiç şarj aletinin ucunu telefona değil de poaçaya soktun mu cart diye. Ben soktum. O yüzden bana ilgi, şefkat gösterin ve şimdi bi sigara verin de paf pöf.

Selam dünya ben vahşi kızın

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , , , | Posted on Pazartesi, Temmuz 26, 2010

0

Elinde büyükçe bir torba bozuk parayla. Sikik vitrinlere ümitsiz bakıyordu Kayle. Akşamın geç saatleri, hani şu asfalttan çıkan dumanın net olduğu zaman. Mağaza açık, tek çalışan ve onun sevgilisi kasada yiyişiyor. Eleman seslendi, "Kadın reyonu arka tarafta."Onun sevgilisi de bıyık altı sırıttı sonra. Ve Kayle "Onun giydiğinden istiyorum." dedi tüm torbayı boşaltıp. Afilli ve dar deri ceket, yalpalardı o yürürken. Holivud'un H' harfinin altında otururken o ceket vardı üstünde. "Selam dünya. Ben vahşi kızın" şarkısını kaydettiğinde de o vardı. Son örneği de 75' yılında falandı heralde. Şimdi sikik babetleriyle Tunalı hilmi caddesi var. Orospu çocukları sizi..

Yoldaki beyaz çizgilerden biri;

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , , , , | Posted on Pazar, Temmuz 25, 2010

0

Edebiyatta bir sanattı ben ve diğer çizgilerin varlığı. Orijinalini bilemem ama benim için "Otu boku insanlaştırma, insanlaştırmaca sanatı."


Ben can sıkıntısından akıl hastası bir adamın yarattığı bi olayım. Bu adamın böyle büssürü parmağı var ama hepsi gizli. Niyeyse beni açtı, en çok beni sevdiğini biliyorum. Ve diğer çizgileri hem de her birini.


Biz Cam kenarın'a oturamadığı için uyuyamayanların takip ettiği bir duygusuz. Koridor tarafında oturmanın sıkıntılı halini, o otobüsün önde ki koca camından, bir bir tekerlerinin altından geçerek alırız. İnsanlar bizi izlemeyi sever, sevmeyen gerizekalılar ise herkes seviyor diye sevmiyordur. Onlar gerizekalı. Onlar üstümüzde takla atıp öldüğünde sikimizde olmuyor.


Şöyle, paylaşıcam burda yol şarkılarını ben. Siz paylaşmayın, hatta dinlemeyin isterseniz ben dinlediğinizi düşlerim. Tıpkı senin o sikko okul yolunda servisin en arka koltugundan beni izlerken birşeyler düşlediğin gibi. Trip efektiyim ben. Jim Morrison' ın algısının kapılarından birtanesiyim. En iyilerinden
.

Tek kişilik değil

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , , | Posted on Cumartesi, Temmuz 24, 2010

0

Keman çok daha sertti elektrik gitardan bu gece, bu barda. Her zamankinden aydınlıktı bar herkes hiçin, yo hayır. Bir kişi dışında, herkes için. O, kemanın sesiyle kapatmıştı gözlerini. Karanlıktı. Küçük sahneye altı kişi sığmıştı. Bağıra çağıra, gümbür gümbür isyan kokan bir parça çalıyolardı o gece, alakasız, insanların birbiriyle tanışmak için ve ya bazen bir doğum günü kutlaması düzenleyen küçük barda. O vokali dinlemeyi bırakmıştı, notalar konuşuyordu. Keman konuşuyordu. O açtı gözlerini. Sonra sordu keman; "Oropa?" Yanıtladı o; "Anlamadım?"

_ Neyi anlamadığın hakkında bi fikrin var mı ?
_ Söylediğini anlamadım.
_ Anlamaya çalış.
_'Oropa' nedir ?
_ Sevda.
_ Hangi lisanda sevda?
_ Lazca.
_ Neden ?
_ Çünkü Kaçkar orda, Marsis zirvesi orda.
_ N'olmuş öyleyse ?

Cevap gelmedi, anlaşılmaz notalar fısıldıyordu bu sefer keman. O sorusunu cevap almayı bekleyerek, boş kulaklarla dinliyordu sesleri. Tekrar sordu keman; "Oropa?" 'Evet' dedi o, 'Sevdalıyım.'

_ Büyük mü ?
_ Sence ? Bir barda yalnız başıma oturmuş bir kemanla konuşuyorum ? Sence büyük mü ?
_ Değil.
_ Yanılıyorsun, çok büyük.
_ Öyleyse yanında olmalıydın.
_ Karşılıksız benimkisi.
_ Bir kalp iki kişiye yeter de artar.
_ Yeterli değil, sen yayın olmadan konuşabilirmisin. Hayır.

Sustu keman. Kemancı şaşkın, anlam verememişti. Kemanın telleri kopmuştu. Hepsi birden. O' da son kadehini içti.

Bu gece, bu cadde

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , | Posted on Cumartesi, Temmuz 24, 2010

0

Sokak müzisyenini göremedim henüz ama duyuyorum. Bu cadde de bir yerlerde. Ay çoktan aldı yerini, güneşi önemsemiyorum şimdi. Bir kaç arkadaşımla karşılaştım, artık önemsemiyoruz güneşi. Bu gece turistik bir kentin popüler caddesi bu cadde. Bu gece için, adım atacak yeri zor buluyoruz. Önemsemiyoruz. Hızlı notalar fırlıyor göremediğimiz gitaristin ellerinden. Ben böyle bir gamı daha önce duymuştum, neyse diyorum. Önemsemiyorum. Gördüm onu sanırım. Hayır, onları. İki kişilermiş. Kadın çalıyor gitarı. Adamı gördünüz mü ? Şu kır ve uzun saçlı olan. Tek ayağı sakat belli, hani dans ediyor. Şu sendelemeleri figür gibi duran adam, sesi nasıl da güzel. Hangi lisan bu ? Önemsemiyoruz, bizi de dans ettiriyor."Madem sakat değilsiniz, dans edin" diyor sözleri. Kadın gülümsüyor gözleri kapalı. O da kör mü yoksa diye zevzekçe bir kuruntu yapıyoruz, gülümsüyoruz ve önemsemiyoruz. Yürümüyoruz şimdi, bi sağa bi sola kayıyoruz. Biz değil, tüm cadde. Biliyorum bu Van Morrison' ın Wild Night şarkısı. Nasılda oturdu ama geceye. Oturmasaydı bile bu gece, bu cadde bir barış festivali. Evet, tam müze binasının önünde dans ediyor o ikili şimdi gördüm. Neydi bu yetmişlerden mi, seksenlerden mi öyle bir şey bu dans. Boogie Woogie. Bilmediğimiz şarkının namelerini eşlik ediyoruz şimdi. "Uuuuuuu Vahşi gece seni çağrıyor" Tüylerimiz diken diken, bu gece, bu caddeden mi yoksa çirkin sesimizden mi bilmiyoruz. Durma diyor arkamda ki küçük kız. 6 yaşında olsa gerek. Çocuk saflığıyla dans ediyor. "Aaaaaaa Vahşi gece çağrıyor" diye. Anlam veremiyorum. "Kaç yaşındasın sen ?" diyorum. "Senin kadar gencim." diyor bir ses. Küçük kız değil, orta yaşlı bir hali olan babası kravatını gevşetirken. "Seni tanıyor muyum ?" diyorum. Gitarist kadın "Önemi yok!" edasında bir nara atıyor. Tek başıma herkesle konuşuyorum bu gece, bu cadde de. Hayır daha içmedim, ayığım diye düşünüyorum. Önemi yok diye bağrıyor tüm kalabalık. Küçük kızı ve babasını gözden kaybediyorum. Arkamı döndüğümde kalabalık çoğalmış. Rüyalarımda bile göremediğim rüyalarımın kadını sakat adama eşlik ediyor. "Ceketini kap, boya ayakkabılarını vahşi gece çağrıyor" Tüm dünya sadece bu cadde bu gece. Yazmalıyım bunları, tükenmesin kötü bir yemek gibi diye düşünüyorum. Şarkı da "Herşey tamam ve şimdi dışarıda yürüyorsun" diyor. Bu mu diyorum. En güzel gece bumudur diyorum, bunu tam anlamıyla mı sonlandırmalıyım diye düşünüyorum. Bugün mü ölmeliyim diye. Bu hafif karamsar iyi niyetli düşünceyi aklımdan çıkarmam sadece bir kaç saniyemi alıyor. Terlediğimi hissediyorum. Farkediyorumki hala dans ediyorum. Arkadaşlarım soruyor "Aynı şarkıyı kaç kere daha dinleyeceksin?" diye. "Onlar çalmayı bırakana kadar dinleyeceğim, hatta dans edeceğim." diyorum nefes nefese. "Onlar dediğin senin müzik setin." diyor bir tanesi. Gözlerimi açıyorum. Evdeyim, Van Morrison 33'lüğü dönüp duruyor. Hayal kırıklığıyla bir kez daha uyanıyorum. Belim ağrıyor, bir masada uyuyakaldığımı farkediyorum. Hey! Bu demin anlattığım cadde, kenarda ki kafede uyuyakalmışım. Müzisyenler hala orda, insanlar dans ediyor. Bir önceki sadece kabusmuş. Şimdi ise gerçek mi rüya mı bilmediğim bir cennetin içinde bir kes daha bağrıyorum bu sefer orijinal dilinde "Oooh - Weee! The Wild night is calling!" 

Sahipsiz hayallerin hepsi benim

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , | Posted on Cumartesi, Temmuz 24, 2010

1

Işık kırılır, doğru noktada. Kalp kırılır hep, tüm zamanlarda. Paramparça, inadına her seferinde daha küçük parçalara, kırılır. Nefes almayı yaşamak için sanırsın oysa, düşlemektir kalbi çalıştıran. Kurmaktır, hayal. Tanrı denilen varlığın dünyasında yaşamak ne sıkıcı, nefes al nefes ver. Nefes al nefes ver. Oysa kurduğunda kendi dünyanı, ona bir isim vermesende. Kurduğunda onu yatarken başın yastığında. Kurduğunda onu yorganı anne karnında ki bir çocuk gibi tekmelerken. İşte onu kurduğunda; İstediğini dile, hepsini bulabilirsin. Sahipsiz hayallerin hepsine ulaşabilirsin. Çünkü tanrının dünyasında;

Ağır ağır uyanıp aptal saati gördüğünde hızlıca fırladığın o yatak,
gece izlediğin o filmde ki adam gibi sabah kalktığında yumuşak bir kahve içmeyi aklından geçirirken,
gözün camdan dışarıya takılır,eskimiş otobüs durağına koşan insancıkları gördüğünde anlarsın vakit yok.
eve gelir gelmez çıkardığın o pantolonu tekrar giyersin. Boy aynasına takılır gözün, kendini alamazsın.
mecbur muyum her sabah aynaya bakmaya diye düşünürsün temiz tişört ararken, bir gözün aynada.
Nası hazırlandığını bilmeden bindiğin o asansörde, karşına çıkar o asılmış suratlar. Kadının yüzü çatlamış.
Makyajla kapatamamış, bunu düşünürsün asansörün kapısını centilmence ona açarken. Otobüs her zamankinden erken geldi diye şaşırırsın. İyice yaklaştığında farkedersin bu senin otobüsünün numarası değil. Diğerleri biner. Durakta yalnız kalırsın, bir kaç dakika sonra yeni asık suratlar gelir. Esnediğini gizlemeye çalışan memurlar vardır. Durakta oturanlara "Kalkta ben oturayım biraz" bakışları atan teyzeler vardır. İşe gidersin. Anlatmassın kimseye işte ne olduğunu. Çünkü hevesle girdiğin işin sıkıcı bir mecburiyettir artık. Öğlenleri voleybol oynamaz iş arkadaşların artık avluda. Mühendislik bölümünde ki Murat Bey jip almıştır. İyi dileklerle hayırlı olsuna giderken diğer arkadaşlarını görürsün. Murat Bey'i ve yeni arabasını çekiştirirler. Dalga geçerler. Bıkarsın. Bıktım be! dersin her akşam eve aynı otobüsle dönerken. Sonra mı, uyuyana kadar. Nefes al, nefes ver. Nefes al, nefes ver. Yat, uyu yarın tekrar böyle şeyler olduğunu bilerek. Fikrini sorarsan gözlerinin der ki; göremiyorum. Kulaklarına sorarsan der ki duyamıyorum. O yüzden geri vokalleri çok güzel kızların sesinden oluşan klasik bir parça aç ve dinle yatarken ve uyumadan önce sadece düşle. 
Dile ne istersen hepsini bulabilirsin, sahipsiz hayallerin hepsine ulaşabilirsin.

Çok kadife ceketli genç ve deri montlu çocuk

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , , | Posted on Cumartesi, Temmuz 24, 2010

0

Yağmur yağdı yağacak bulutları' süzülüyordu gökyüzünde. Siyah ceketli genç tam da kırmızı spor arabasına doğru ilerlerken, deri montlu çocuk ile omuz omuza çarpıştı. Çok kadife ceketli genç, iriydi kendinden daha genç olan çocuktan. ve sormaya başladı;

-Korkuyor musun senden daha büyük olan herşeyden ?

- Param olmadığı için kıçıkırık bir bar konserine gidememekten korkarım ben.

- Parasızlıktan korkuyorsun yani.

- Hayır, para çalabilir, çırpabilirim.

- Serserisin yani.

- Sensin serseri, altında babanın arabası !

- Hiç değilse çalmıyorum. Serseri sensin, hırsız.

- Hayır sefilim, bu yüzden çalıyorum. Serseri olsaydım çoktan gırtlağını kesmiş olurdum.

- O zaman ben de serseri değilim.

- Evet kendi gırtlağını kesmiş olurdun.

- Niye senin kini kesmiyeyim ?

- Salaksın. 

Neden diye soracak olursan eğer

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , , | Posted on Cumartesi, Temmuz 24, 2010

0

Neden camın arkasından bakıyorsun ki sadece. Salak salak internet başında, şu meşhur sosyal sitelerde durumunu güncelleyip, ilgi bekliyorsun ki ? Birilerine birşeyler yazıp, bir müddet bekledikten sonra şovenist duygularınla tekrar açıp, kendi hakkında bir şeyler var mı diye niye bakıyorsun ki. Camın arkasındaki gerçekle olmaktan kaçınıp, ya da istemediğine inandırıp kendini neden kendi dünyan içerisinde o gerçeğe, camın dışında olanlara "Onlar gereksiz, aptallar." anlamlı bakışlar atıyorsun ki ? Sen de çıkabilirsin dışarı, istediğin şeylere ulaşamayınca, ulaşmaktan korkunca ya da ulaşmaya üşenince neden onu gereksiz görüyorsun. Ulaşılmaz kılmayıp, gerekliliğini düşürüyorsun gerçekliğin. Gereksiz olan hal ve tavırların. Neden ?

Diye soracak olursan bana, sana verecek hiç bir cevabım yok. Şimdi sevdiğim şarkıları tekrar tekrar dinleyip bu söylediklerini yapmaya devam edeceğim. Sigara içmeye balkona çıktığımda bakacağım gereksizlikler dışarda "gerçekten" ne yapıyorlar. Görelim. 

Mavi Yakalı Adam

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , | Posted on Cumartesi, Temmuz 24, 2010

0

Gece kül tablasını dökmeye üşenen adam, sabah uyandığında aynada şekerliğe şeker koymaya üşenen adamla karşılaştı. "Günaydın." dedi geceden kalan, cevap verdi ayna da ki adam "Günaydın!"

Adam laf olsun diye ütüledi mavi yakalı gömleğini, iş yerinde laf etmesinler diye. 87' model arabasına atladı, kadını almaya gitti yol üstünde, iş yerinden önce. Kadın çoktan hazırlanmış, bekliyordu evinin önünde. Diğer kadınlar gibi geç kalmazdı o. Dakikti hep. O Güzel ütülemişti gömleğini, jilet gibi.
"Atla" dedi adam, üstü açık arabasının penceresini açarak ve gülümsedi kadın, arabanın kapısını açarak, oturdu sonra. Günaydın demeden, radyoyu açtı. İkiside seviyordu işe giderken radyo dinlemeyi. Konuşmazlardı pek, müzik dinlerlerdi. Adam içinden geçiriyordu radyoda o sert parça çalarken, "Kıralım bugün işi." cümlesini. Kadın aldırmaz tavırlarıyla eşlik ediyordu namelere. Umursamıyordu adamı ve düşüncelirini. Şarkı bitti, adam arabayı park etti paralel şekilde, güzel bir hareketle. Kadın indi, adam arabadaydı, kadın gözden kayboldu. Adam radyoyu kapattı ve ofisine yöneldi. Ofis boştu, sekreteri henüz gelmemişti. Kadını bugün daha erken getirmesi gerekiyordu iş yerine, o yüzden erken gelmişti, o yüzden sekreteri yoktu. Hayır, adamın bir sekreteri yoktu, ofisi de. Kuru temizlemeci idi o. Kadın neredeydi ? Kadın yoktu. Arabası 87 model değildi bir kere, onun bir arabası yoktu.

Adam uyandı, boş kül tablasına attı günün ilk sigarasını, şekerliği boştu adamın. Üşenmiyordu, kahveyi acı seviyordu. Güzelce ütüledi mavi yakalı gömleğini. Servise bindi, ofisine doğru gidiyordu. Bir kaç blok sonra kadını gördü, aklından geçiriyordu "Kıralım bugün işi." Kiminle dedi iç sesi, kadın yoktu. Adamın hiç kadını olmamıştı ve o iş yerine gitti. Sekreteri seslendi, "Yeni gömleğiniz güzelmiş, rengini sevdim. Mavi." 

Anlattılar

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , , | Posted on Cuma, Temmuz 23, 2010

0

Yaz geldi astarsız kısa etek giyelim ama altımıza ondan da kısa şort giyelim. Nasıl da kendimizi kandırıyorsak ve ya ne biçim orospuysak biz de anlamadık en iyisi nabza göre şerbet, dağına göre kış verelim. Götümüzü vermeyelim. Bacaklarımız bi sike benzemese de kısa şort giyelim. Ya da kot şort giyince diğerleri gibi kocaman gözlükler takıp aynadan kendimizi çekelim. Bara giderken deri ceket giyelim, kız kıza çıkarken eşofman. İlik gibi çocuklar geliyorsa dışarı Elbise giyelim, tarzı neyse arz edelim. Kevaşeyiz biz ama hepsinden birine aşığız. Ona ağlar, sana veririz. Metal müzik faşizmi yapıp başka müzik dinlemem ayakları oynarken tikilere laf edelim. Aslında bizim de tiki olduğumuzu farkedemeyelim. Çağrıştıran ile küselim konuşmayalım. dinleyelim ve Fantezi pop dinlerken facebook'ta Rock ♥ grubuna üye olup sikik park paylaşalım. Arabalı çocuk bulalım. Web cam bozuk diye kişiye göre yalanlayalım. Grupça film izlerken erotik sahnelerde gözümüzü kapatıp, bir biradan sonra sevişelim. Sonra da gün daha bitmeden "Fenayım, kesin yarın hiç bişey hatırlamam" ayağı yapalım. Ergenliği sevdik, hep öyle kalalım. Biz ne orospuyuz biz. Sikik erkeklerin hormonları da dayanamıyor işte. Yoksa bizden bi sik olmaz ama adamların çükü duramıyor işte. Biz ne kadar orospuysak, siz de o kadar orospusunuz.

Marsis siker!

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , , , | Posted on Cuma, Temmuz 23, 2010

0

Kaçkar'ın en taşşaklı zirvelerinden Marsis..Ordan da Sugören'e, Kazım Koyuncu'nun evine, Hopa'ya, Rize'ye, Doğu Karadeniz'e inen en taşşaklı ritm Marsis grubu. Festivallerde, Barlar'da inceden inceye deprem yapan, Horon vurduran o Marsis. Lazcasıya, türkçesiyle kültürüne sahip çıkan Marsis. Müthiş sözleri, kemençinin ritmi ve çok boktan bir klip ile ortalarda dönenler Marsis. Dinlemeyen ölsün, Marsis siker.

Marsis - Marsis Dağı [Klip]

Temmuz

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , , | Posted on Cuma, Temmuz 23, 2010

0

      Nasıl sıcak şimdilerde. Ben ve benim gibi nem oranı sıfır olan yerlerde yaşayan ibneler için tek sorun gına getiren sıcaklar. Bir de bunun İstanbul'u var, Rize'si var bilmemnesi, Messi Messi. Nasıl bir işkencedir nem. Anneannem'e ziyarete gittik bu aralar. Artvin, Hopa'ya. Ben zaten otobüs Ankara'dan Samsun'a varıp mola verince mızmızlanmaya başladım. "Lan, nefes alamıyorum.", "Kocaman burun deliklerim var yine de tıkandı arkadaş, nasıl bi nem !?" Diye, hiç hoş değil. Neyse bu Hopa daha da bir başka. Çürük ay derlermiş Temmuz'a hakkaten öyle ama bazen yararlı da oluyor. Mesela köyün okulunun bahçesinde arkadaşlarla beraber plastik topla 21 aylık oynadık, sonra çalım oynadık. Bir hiphop klip zencisine dönüşmem sadece 7dk sürdü, 7dk. Elim elime değiyor, nasıl kayıyor. Terli terli böyle, 50 Cent'in arkasında yürüyen adamlar gibi oldum. Sonra denize girelim dedik tabi, karanlık çoktan çökmüş akşam vakti. E gittik kayalıklara, götümüz yemedi tabii. Hasta oluruz bahanesiyle kendimizi kandırdık. Ulan! Hamam'da kim hasta olmuş. Neyse yemedi bizim yuvarlaklar tabi, plastik topu da patlatmıştık zaten. Daha doğrusu kuzen dikti, bulamadık. Bi' de utanmadan bu ayın üçünde doğdum. Sevmiyorum Temmuz'u. Bok atıyorum!

Sonra

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in | Posted on Perşembe, Temmuz 22, 2010

1

Zaten küçücük benzinlik. Kamyonetinden çok da büyük değil yani. Kapıları zor açılıyor, gömleği beline dolamış kadın, beyaz sweatshirt siyahla yağlanmış. Nasılsa hala narin elleri, tırnak araları toprak dolu olsada. Salınmasa olmazdı zaten, benzin doldururken sol bileği sildi terlerini. Siyah büyük köpek benzinliğe dadanmış belli, dişlerini göstermeden kadının revolveriyle tanıştı dört ayak. İçgüdüsel midir, ölümü de ? Öldü Rot. Revolverin kılıfı yoktu, kadın beline soktu arkadan yine, çıkardığı yere..Eleman işiyor heralde, kadın kamyonete atladığı gibi çekti gitti..Köpek ölü, eleman dolandırıldı, kadın gidiyor.

Artık

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in | Posted on Çarşamba, Temmuz 21, 2010

0

Sarı demir paslanmış otoparkta.Paralel park etmekten hiç hoşlanmam. İnadına demire hizaladı o. Motor hala sıcak, cam hala buğulu. Klima bozuk. Piçler silecekleri yamultmuş. Şehir güzel, bu semti sevmiyorum. Gidelim, lütfen gidelim.

Öylesine sevmek istedim ki, sorumluluklara somurtmaktan başka yaptığım tek şey sevememek oldu. Öylesine sevemedim, sevmedim.

Ayrılamasan bile sınıra yakın olmak bir başka. Gitmek dağının en yüksek zirvesi sınır, umut.

Sahil kasabası her zaman çekicidir sıkılgan için. Tatilci, yazın. Mevsimler değişir. Burada beyaz kum yok, bir kaç çakıl taşı. Yat değil, balıkçı teknesi. Eh biraz varoş, yine de deniz..

Nem olmadığı için lezzetli burun tıkayan kuru hava. En azından, otoyol manzarası izleniyor köprüden..

Yağmurdan gelmesiniz, bir ömür çiseleyip bir bok yiyemezsiniz. Üç, dört dakika sağnak atıp, pişman olursunuz. Fakat yerler ıslanmıştır.

Kot eskimiş, çamur değil.

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , | Posted on Çarşamba, Temmuz 21, 2010

0

Öğle vakti sanıyordum güneş batarken, kalabalıktı çünkü sahil şeridi. Tom, soyadını bilmiyorum. Türkçesi Sokak ışıkları şarkının. Nameleri güzel, güzel. Kız, kot eskimiş, gömlek ekoseli ve maviydi, bi yarısı belinin içindeydi, hangi yarısı bilmem, beyazdı teni, yalın ayak. Tatil. Klasik kaldırım taşlarıydı basdığı, 36 numaradan büyük değildi ayakları asla. Benden uzun, saçları da öyle. Kısa olsada farketmezdi, zaten dalgalı. Kıvrılmaya meyilli ama direnişli. Saf, beklenen gibi mavi değil gözbebekleri. Kahverengi, kahve.. Rengarenk..En sevdiğim turuncuydu o zaman, çünkü çilleri..Sarı evet saçları..Dur, evet bu kadar. Çünkü gitti, arkamı dönüp bakmadım. Evet, ben de merak ediyorum. Kimdi ?

Her

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in | Posted on Çarşamba, Temmuz 07, 2010

0

Delirdim. Basit, huni istemek değil, keşke huni olsaydı ama yok, ama değil. Uyurken bekliyorum, son zamanlarda hep uyuyakalıyorum, isteyerek uyumuyorum. Onu görmekten, duymaktan, düşlemekten. Lanet bok. Hiç yakın değil, hiç istemiyorum. Zaten kuruntu..Ne boksa, Jeff Buckley - Forget Her, anlayın, görüşürüz.

Bozuk parayı havuza atmaca, sonrasında dalmaca ve onu bulmaca.

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , , , | Posted on Pazartesi, Temmuz 05, 2010

0

Okuduğun metnin penceresi dar bir sokağı andırmıyorsa sana hemen şimdi bırak göz gezdirmeyir. Eğer anımsıyorsan;

Dar bir sokaktı ana yol muamelesi gören. Odam daha büyüktü genişliğinden, lakin uzunluğu..Sonunu göremiyorum, sarı bir yapı ile sonlanıyor sanırım ama buradan bakınca o bir kuş kafesi. Kafes, kafesler..Sokağın her iki tarafı bitişik, müstakil apartmanlarla dolu. Hepsi canlı renklermiş zamanlarında, şimdi matlar. Daha çekiciler. Olgunluğun karizmasından yararlanan evler dizi film için oldukça uygun. Biri bir araba sığdırmış markasını bilmediğim. Abartmıyorum, bir arabanın hareket edebileceği genişliğe sahip değil güzel evli daraltı, bunaltı değil. Renkli ve mat binalarıyla olsa olsa yakışıklı değil ama sempatik olur sokağın adı ve zamanında belki rahmetli ve çok ünlü bir sanatçı'da ikamet etmiştir en azından müdavimliğiyle biliniyordur. Eğer öyle değilse bile yine sevdim bu sokağı çünkü bazen bütün evler beyazmış gibi geliyor. Villa 94' yazmış bi tanesi güzel bir yazı stiliyle. Bir de sokak müzisyeni var buranın yüzünü hiç görmediğimiz, sesini hep duyduğum, sadece bir yada iki kere arkasından görebildiğimiz. O' olup olmadığına emin olmadığımız. Balkondan balkona konuşmacalar yok, karşı apartmana sıcak tencereyi zar zor tutmuş çocuğun komşusu kapıyı açtığında "Şey, Annem bunu gönderdi de" diye saçma ve heyecan dolu bir cümle kuracağı bağlar yok. Balkonda çamaşır telleri bile yok. Pek ikamet eden yok desem özetler bunu ve ben özetlemekten nefret etsemde sokağın kendisi birşeylerin özeti ve anlatmasaydım eğer kaybolacaktı hücrelerimde diğer bi'kaç hayalim gibi. Uzun ve anlaşılması zor cümlelerdir keyif veren tekrar okurken ve bir dilek kutusuna tükürmek lazım şimdi içten samimiyetle bu sokağı gerçekleştirin diye. Okuma bunu, umarım dar sokağı anımsayamamış ve okumamışsındır ve başlık ile içeriğin eşsiz uyumunu farketmemişsindir. Okudun mu ?

Dar bir sokaktı ana yol muamelesi gören. Odam daha büyükt....

İçecek, Soğuk ve Bir şey

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in | Posted on Pazartesi, Temmuz 05, 2010

1

Sigarasızlık en büyük günah mavinin şu günlerinde ve içecek soğuk bir şeylerin olmaması Maradona'nın günlerinde boş kaleye gol atamaması kadar şapşal. Sersemletense duşa girmeye üşenmek ve nefes almamak rahatsız olmamak için ve kelimelerin sonuna gelen -mek,-mak'lardan ölesiye nefret etMEK bu günlerde. Bon Jovi'nin 'bu günleri'ni dinlemek bu günlerde ve orijinal diliyle eşlik etmek sadece nakaratn ilk iki kelimesine These Days..

İşte yukarda ki paragrafta anlattıklarım, iyi bak. Kısacık, o kadar çok şey anlatılıyor ki orda istesen de anlamazsın. O değil, o paragrafta ki herşey benden daha gereksiz ve okuduğun her saniyeyi kendi saniyesinde öldüren bir kelime ordusu ve ben saçmalarken kafam hiç güzel değildir. Uçtuğumda, sende gelirsin.

Yastık Dünyası

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in | Posted on Perşembe, Temmuz 01, 2010

1

Zamana üzülmüyorum, o bana üzülmüyor. Aydınlık iken karanlığı özlemiyorum, o beni özlemiyor. Gündüz güneşi, gece de yıldızları seviyorum. Radyo'da o an ne çalıyorsa, o en sevdiğim şarkı, parça. Parça parça, parça ve parçalıyor yıldızlar geceyi o zaman daha çok seviyorum onları, bazen karamsarlık iyidir. Kendi kendine yaptığında..Yarın güneş doğduğunda renkliler kurumuş olur, giyerim. Şimdi siyah ayakkabılarım. Beyaz bağcıklar bazen, işte o umut. Düğüm olur, o da çaresizlik. Bu siyah, ve sabah renkli. Kırmızı ve yeşil..Su kandırmıyor bizi, gökyüzünün yalancası mavi. Bileklerine dola bunun birleşimi, onun parmaklarıyla örülen ipleri. Ve o'na bakıyorum. Tanıdığım biri mi ? Sanmıyorum, yüzü tanıdık. Güzel, yüzüyor yalancı mavi beyaz da, yeşil bakıyor. Hatırlıyorum, en güzel gecelerden kalan o. Bilekliği o örsün, yastığın altına koyuyorum o zaman yatarken. Çünkü zaten o da orda, en net gözler kapalıyken görülen dünyada. Yastık dünyası..

Etrafında dolanıyorum her yer gibi.

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in | Posted on Perşembe, Temmuz 01, 2010

1

Etrafında dolanıyorum mal gibi. Etrafında dolanmaya çabalıyorum, yanına oturmaya. Sen yokken dışarı çıkmamak için türlü bahanelerle kendimi kandırmama yarayan fikirlerim, seninle yok oluyor, hayallere dönüşüyor, düşlüyorum sağ tarafa bakarken. Sol da sen oturuyorsun çünkü biliyorum. Oturmasanda, koydum mu oturturum. Beynime.. Bu zamanlar hep karanlık, tanrıyı hiç bi zaman reddetmedim. Çünkü hiç inanmamıştım. Yıkayamadılar benim beynimi, çok kullanışlı değil kafamda ki, senin için darmaduman oluyor az sayıda ki hücreler. Deliriyorum. Ben böyleyim. Sen kimsin, Söyle yoksa özleyeceğim, çünkü gideceğim az sonra. Tanışabilir miyiz ? Lütfen.