Kafiye olsun diye değil.

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in | Posted on Çarşamba, Haziran 30, 2010

0

Anladım hareketli ama zoraki. Yok kafiye olsun diye değil de gülüyorum o yüzden. Anladım evet, dedim ya. Yok, anlatamam sana anlamak istediğini anlayacaksın. Dürüstlük mü ? Tamam, anlayabildiğin kadar anlayacaksın o zaman. Herkesin gri hücreleri aynı değil. Alınma hemen, benimki seninkilerden daha az. Belki yanlış anlamışımdır. Ne ? Sen doğrusunu mu anlatacaksın, o zaman ben anlamak istediğimi anlayacağım. Yoo anlayabildiğim kadarını değil, istediğimi. İstediklerimi yapamadım, alamadım, bulamadım.. ama istediğimi anlayabilirim, bağırıp çağırabilirim. Evet, benim bok yemem. Hayat sana şekil yapıyor, bana hiç birşey yaptığı yok. Yaşlandırmak dışında. Sevmiyorum seni, beni, burayı. Düşlediğim apartmanlar güzel ama apartman sakinlerinden nefret ediyorum. İnsan mı ? Düşlerim, ne var ki. Ben tanrıyım yatarken, yastık dünyası. Sus şimdi mümin, minare orda. Ben yatağımı yorganımla korumaya gidiyorum. Ben senin tanrının yaptığı gibi unutmadım. Onlarlayım. Kim mi ? Hayal..


Tamam sus, dinledin mi buraya kadar. Saçmalıyorum, şarkılar yüzünden. Dinlerken yazmak zor, saçmalamak kolay. Saçmalayarak yazmak kolay. Yazmak güzel, kolaylık güzel. Zoru seven gerizekalı, gösterişin yalancısıdır. Heyecanlandırmaz. Heyecanlanma, onlar kendini kandırıyor.

Ben de kandırıyorum bazen, tahminime göre insanım. Elimde değil, hormonları dizginleyebilseydim ve ya algının kapılarını morrison gibi açabilseydim ya intihar etmiştim. Yada şizofrendim hayallerimin insanlarıyla. Bir köşede, kar yağmış, yerler beyaz, hava soğuk ve hava beyaz. Kar tutmuş, eller donmuş ve eller kaymış öteki ellerden ve oturacak 3 sandalye vardı orda, iki kişi bir sandalyeye oturmuştu o zaman ve garson kasabanın en güzel ve yalnız kızı olurdu. Çünkü düşleseydim, film olurdu.


VE

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in | Posted on Çarşamba, Haziran 30, 2010

0

Bardak, yarısı dolu ve küçük ve büyük bir kaşık şekerler için. Ufak değil, bulunamamış. Büyük kaşıkla karıştırılmış küçük bardakta ki çaydan bir tane değil, bir kaç tane büyük yudum. Nefes alırken, boğaza kaçan. Ve küçük noktalama işaretleri büyük ve uzun cümlelere ve ihtiyaç duyulan 've' bağlacı.

Ve eğer,
Ve sadece eğer,

Ve sıkıldım, gidiyorum. Çayı tazeleyeceğim.


Karpuz Çekirdeği

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in | Posted on Çarşamba, Haziran 30, 2010

0

İnadına daha fazla, sayıca daha üstün. Tükürülmekten bıkmayan, görünecek kadar büyük olmasa bile kendini hissettirecek, en güzel kırmızının arasında bi yere saklanan siyah. Bazen sarı, genelde siyah. Kırmızı'dan güzel değil, kırmızıdan çok. Kırmızıdan küçük. Kırmızı tek.

Kuytu..Mekanın tabelada ki adı. Kuytu Cafè.. Sigara yasağının güçlü olduğu saatler..İnadına üfleniyor duman. Eleman bakıyor, baskın olur mu diye. Yok..Temiz, kız gelip değiştiriyor küllükleri içinde ki rahatlıkla, inadına üfleniyor duman. Havalandırma var, renkli renkli boyanmış, altı dandik aliminyum..Havalandırma güzel, farklı, Neden çalışmıyor bilmiyorum, bilmem..Küçük bi'şeyler tıkadı belki..İnadına, küçük, çok ve siyah şeyler.. Dur kim söylemişti, hatırlamıyorum. Belki biraz, hayır o ak sakallı değil. Neydi, şu "1 Liranız var mı gençler?" diye gelen, bizim kadar genç olan adam söylemişti. Adını bilmem, söylediği bi kelime, Hah! "Sıkıntı, Umutsuzluk, Endişe, Hayal Kırıklığı." Evet bunu siyah, çok ve küçük şeyler için söylediğini varsayabilirim. İstersem yaparım. Tek bi çatı altına sokmam gerekir mi ? Deneyelim beraber. Umutsuzluk nedir, endişe. Küçük ve siyah ve çok ve küçük bazen çok küçük çok ender sarı ama yine de çok olandır. Sen anlamaya çalış, ben Günah diyeceğim. Sanırım dedim. Öp.

Fena Degil Lan

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in | Posted on Pazar, Haziran 27, 2010

0

Teypte bi sorun var. CD çalarım yok bu arabada. Kaseti geri sarmıyor. Josephine' i tekrar tekrar dinlemek yorucu oldu. Her defasında serçe parmağımla geri sarmak zorundayım. Biraz karlı yollar, ne zaman yağdığını görmedim. Belki geceydi. Saat şimdi 07:00

Sağ tarafta ki tepecik bembeyaz olmuş. Yoldan daha fazla. Sarı çizgileri görebiliyorum ben yolda ki. Daha önce dikkat etmemiştim renklerine. Çizgilerdi işte. Şimdi daha bir takip edilesi. Sarı olmaları işime geliyor, karların altından belli ediyorlar kendilerini.

Ruhumu kendimce yaşlandırdım ben, o yüzden aldım bir tatil beldesine giden yolun ortasında ki café'yi. Yazlık bi yer değil. Sonbaharı güzel. Binamı da seviyorum, yolcular var genelde. Kalabalık aileler, bir grup arkadaş bazen. Hiç yalnız müşterim olmadı iki senedir. Ben iki senedir bu kırmızı araba ve kaset çalarla beraberim sadece.

İki katlı, mavi camları var çürümüş. Tavanda ne zamansa artık, sıçramış bir kırmızı boya var. Fırça fırlatılmış gibi, orada duruyor o, silmedim. Üst kat boş, orda kaldığımı sananlar var. Orası boş, eşya falan yok. Bazen kalıyorum café'de. O da herkesin oturduğu yerde, girişte. Bahçesi falan vardı ilk aldığımda, otopark yaptım orayı. Karavanlar falan sığsın diye. Çünkü yolun karşısı deniz. Alçakta kalıyor bayağı, görmek için ikinci katta olmak lazım denizi. Orayı kullanmıyorum. Bir müzik sistemim yok, gelenler kendilerine çalıyorlar bazen, akustiği oldukça güzel binanın. Ben bilmiyorum, öyle diyorlar.

Büyük şehirlerden birinde üç tane evim var, aileden kalan. Onların kirasıyla, buralarda takılıyorum. Mekanı da çok özveri ile işlettiğim söylenemez. İçecek var, hazır yiyecek sipariş ediyorum bazen. Yatıya kalmak isteyenler oluyor bazen, içerde kalmalarını kabul etmiyorum ama arabalarında, otoparkta kalabilirler. İçerde kalmalarını istemiyorum, ikinci kata çıkmalarını istemiyorum. Tuvalet çalışmıyor, otoparkın orda umumi bi sistem var, oraya sıçıyorlar. Çok ender temizlerim ben de.

En son ne zaman, hangi diziyi izledim hatırlamıyorum. Cnbc-e dizilerini severdim, izleyemiyorum burda. Radyo'da pek iyi çekmiyor zaten. Kasetlerim var, parmağım var. Sarıp sarıp dinliyorum. Teyp benden boktan ama ben arabam kadar havalı değilim. O kırmızı, üstü falan açık. Sevdiğimden değil, içindeyken serin olduğundan deri ceket giymek zorunda kalıyorum. Kısa kollu t-shirt'leri çok ender giyerim. Benim binam çamur renginde, kahverengi. Çatlakların altı gri. Yollar beyaz olur çok ender, kardan. Genelde sarıdır. Hayır çizgilerden değil, yapraklardan. Huzurlu bir yerde çalışıyorum genelde. Bazen dalgalar rahat vermez. Müziğin sesini açmak zorunda kalırsınız. Renkler böyle, araba kırmızı. Hiç bi'şey arabam kadar havalı değil. Onu seviyorum, kasetlerimi seviyorum. Teybime ihtiyacım var. Arabamı sürmeyi seviyorum. Gidecek pek bi yolum yok. Bazen otoparkta yuvarlaklar çiziyorum. Daralayım biraz diye, hiç sıkışık bir trafikte sürmedim. Merak ediyorum nasıl diye. Buralarda kırmızı çalıştığında, gideceği yere gidene kadar pek fazla durmaz.

Böyle bir şey işte. Çok yazıp kaybettim kağıtlarımı. Bazen arabanın içinden uçtu, bazen ikinci katın camından. Bazen biyerlerde unuttum. Hiç atmadım, hep kaybettim. Bunu ikinci katta duvara asacağım. Belki okurum, ikinci katı seviyorum. Çıkmak için bahanem olur bu kağıt. Kalem zor yazıyor şimdi, torpido da bir tane olacaktı, arabaya gitmeye üşeniyorum. Serin biraz. Yazmayacağım o yüzden.

Evet, bunları yapıyor olmayı dilerdim ama benim kırmızı bir arabam yok. Hem deri ceket giymeyi de severim. Yine de, bilmiyorum. İsterdim, evet. Çok

Sadece Öf

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in | Posted on Pazar, Haziran 27, 2010

0

Uyandığımda, rüyayalarıma giren şarkıları açıp dinlemeyi çok seviyorum. Geç kalmayı, bu yüzden karanlıkta yürümeyi, yalnız..Hiç sevmiyorum. Bugüne kadar defalarca yapsam da sevemedim. Sigarasızlık katlanabilinir bir şey, ne yapacaksın ki yani ? Yok işte ama olsa çok daha iyi olurdu. Bunları daha rahat yazıyor olacaktım her nefesimde. Derdimden falan değil, sigarayı seviyorum. El alışkanlığım, kahvemin dostu, benim oyuncağım. Onu seviyorum. Güzel başlayıp nakaratta bozan, ya da tam tersini yapan şarkılardan nefret ettiğim kadar nefret ediyorum yapacak bişeyin olmamasından. Boşluktan yazıyorum, Kayıp, yazık. Başıboş geziyor şimdi parmaklar. Anlık düşünüyorum, sıçarım.

Gittiğim tatilleri özlüyorum, birşeye canım sıkılacaksa eğer, bu gidip de döndüğüm güzel şeylerin üzerinedir. Tatillerimi özlüyorum, orda da, evde yaptığımın aynısını yapsam da özlüyorum. Çünkü orda 'o' vardı. Deniz bir de; mavi, su. Her birinde vardı. Küçük kasabalardı, ona rağmen bir gördüğünü bir daha görmek zordu. O yüzden güzeldi, her gün yeniden doğuş, her akşam yine kaybet, yine uyku. Şu var ki; sabah yine, yeniden. Siktir et lan, bak hava sıcak bugün. Denize gitmeli.. Ya da tam giderken bi haftadır geçtiğimiz bu yolda ki cafèyi nasıl da farketmemişiz. Bi kaç hata yapmalı, herşeyin güzelini yaşamamalı orda ki, tekrar gitmek istemeli. Bi'şeyler eksik kalmalı, tamamlamaya bahane. Çünkü istediğini aldığında, o en sevdiğin şey de seni sıkarsa..NE BOK YİYCEN ONDAN SONRA..En çok istediğin Yere git, ama kaldığın yer müthiş olmasın. Ya da, ben ne anlarım. Güle güle.