Gölge Boyu

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , | Posted on Pazar, Ekim 24, 2010

0

Tekerlekli sandalyede oturan adamın ayakta ki gölgesini görmek,
Duvarları daha çok sevmektir.
Güneş ve açısıyla birlikte,
Hayalleri üzerine resmettiği için.

Karışsın tatlar iki el birden çalışsın

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , | Posted on Cuma, Ekim 22, 2010

0

Demlikten son bardağı zor çıkardıysan o çay alabildiğine soğur,
Sonu yudum gelmez, pakette sigara kalmaz.
El alışkanlığıdır bağımlılığın anası.
Tam bağımsız parmaklara güzel tütünler,
Sol ele de özgür tomurcuklar istiyorum.
Çay ve sigara kardeşler,
anlık ve sonsuz zıtlığında bir mutluluk bulmuşlar.
Yazarsan eğer günlüğüne o anı;
Ölümün elinden bir şey kapmış olursun.

'Ben Seni Sevdugumi' Ha bildum buni aç sesuni!

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , | Posted on Cuma, Ekim 22, 2010

0

Ulan, Hey!
Kısa boyumla sevdim ben seni selvi,
Sivilcelerini de sevdim lan ben,
Tabureye yoktu ki benim ihtiyacım.
Ulan filozof olsan neyse de, öznel düşünce senin neyine be kadın!
Kaç defa söyleyeceğim be kaç defa !?
Neymiş sende ki bu paranoya, güzelliğine inanmama.
Ulan sen kendini niye beğenesin ki, ben beğeniyorum ya.
Eh sen başak değilsin de sanki ben Fırtına Deresi miyim ?
İki derece daha artsa sıcaklar kurur giderim be, terliyorum zaten seninle.
Öyleyse bile, hani özgürdü ulan dereler ? Eh akıp gitsem yine boşa, yakmaz senin canını,
Sevmem ben de zaten pişmanlığı. Eh, iyi amınakoyim! Baraj ol tepemde o zaman,
Ha böyle dalga dalga vurup çekileyim ben. İyi mi, uyar mı ? Niye sessizsin lan !?
Hayalimde bile konuşmuyorsun, konuşturamıyorum. Hey!
Deniz var iyi bilirim, bizde ki kara. Lazım lan ben, şiir benim neyime ?
Düz giden kalemimi parçaladın lan sen, indirdin büyük harfle başlayan mısralara.
Ha böylesini istiyorum işte. Çık gel, düşlemekten bıktım ulan! Onlarca sen varsın şimdi gri hücrelerde,
Bi tanenizi gördüm galeride, ikinci elmiş. Ne eşşekmişsin. Kadın dedik, kamyonetim diye haykırdın.
Ben sana mecaz-ı mürsel sanatıyla binicem be! Hani hem gerçek, hem mecaz anlamıyla.
Anladın sen onu. Anladın dimi lan Chevrolet. Şşt sana diyorum Chewy anladın dimi ?
Seni seviyorum lan, bi' gün alıcam senden canım Silverado'm benim. ♥

Hepimizi daha çok sev!

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , | Posted on Salı, Ekim 19, 2010

0

Şişman kızlara 'Sen şişmansın!' diyebildiğimiz gün,
İç güzelliğin önemli olduğunu, dış güzelliğin daha önemli olduğunu kabul ettiğimiz gün,
Doktorların çekinmesinde bi numara olmadığını, 'Siz Kansersiniz.' Dediğinde aslında üzülmediğini kavradığımız gün,
Bizi daha çok sev!!
Ben de bu doktorun son cümlesine; 'Biz hepimiz mi ?' diyebilen adam ve kadına ömrümü veririm, onlara aşığım.

Aynaya 'Orospu Çocuğu !!' Olduğunu Söylemek İstiyorum!

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , , | Posted on Salı, Ekim 19, 2010

0

Bebekleri severim, çocuk hıçkırışlarından tiksindiğim kadar değil. Adını bilmediğim, adlandırdığım yerlerde olmayı isterdim. Huzurun karizmatik ses tonunu, erken 'yaşlandırılmış' şarap gibi bozuk bir ruha sahip olan genç ve çirkin bedenimle. Saçıma nasıl şekil vereceğimi düşünmeden, eve dönerken güzel cafelere sahip, butik otel bahçeli o caddeden yürümeyi. Arabaları çeken valelerin yerine, otoparkı bile olmayan o bahçelere bakmak isterdim göz ucuyla, parmak ucunda yürürken sessizce gecede. Karanlığın insanları eve yollamadığı, loş ışıklandırmanın insanları susturduğu, zaten çok da konuşmak istemeyen insanların arasında olmayı isterdim. Annee' diye seslenen çocukların saf gürültüsünden uzak olmak. Yalnızlığın güzel olan yanlarını bilmek. Sürekli ama şiddetli olmayan yağışları almak isterdim. Bunlara sahip olabilseydim şuan ki gibi melankoli parçalamazdım. Parçalanmış olurdum. Beni okullardan uzak tutun, müzik akademileri kalsın çevrede sadece. Okul formalı çocukları görüp, bu saf ve temiz varlıklardan daha fazla tiksinmek istemiyorum. Benim de öyle olduğumu, rahatsızlık verdiğimi unutmak istiyorum. Beyaz içinde beyazlar istiyorum. Kar üstünde, beyaz ve çatlak kupa içinde kahverengiyi içmek istiyorum. Ağırca, soğumasına aldırmadan. Kimseye bişey vermemek, her insanda var olan o 'OROSPU ÇOCUKLUĞU'nun tam tanımı olan duygularımı bastırmak istiyorum. Güzel ve yuvarlak bir göte bakmamak için, hormonlarımdan arınmak için herşeyi vermeye razıyım. Kutusundan her sigara çıkarışımda kaç tane kaldı diye saymak, yetersizliğine üzülmekte istemiyorum. Hiç bir zaman yetmeyeceğini biliyorum. Daha fazlasını istememek için de herşeyimi vermeye razıyım. Ben, insan olmaktan nefret ediyorum. 'OROSPU ÇOCUKLUĞU'dan daha fazlasıyız. Hiç birimizi sevmiyorum. Ölmeye de korkmamak için herşeyimi verirdim. Ya tembelliğimden hepimizden tiksiniyorum, ya da ben hepimizden üstünüm.

Tanju ve Dört Mevsimin Kraliçesi

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , , | Posted on Perşembe, Ekim 14, 2010

0

     İnsanın benliğinin öldüğü Necropolis'in heryerinde suların kesilmesiydi büyük sorun. Şehrin her yerinde. Geceleri hafif kolilerin düzenlendiği ağır depo işlerinde çalışmaksa bu kişiye özgün kokusunu verendi. Tanju'ya.
Eve dönüş yolu ekvatora yakın olduğundan çizgisel hız yeterliydi yürümeye üşenmemek için. Varıldığında yapılabilecek tek eylem ise ani çöken yorgunluğun nedeniyle alçak gönüllü o yatağa leş gibi girip, sızmaktı. Tanju' da her varışında bunu yapardı. Uyanmaktan ziyade ayıldığı o öğle saatlerine kadar yatardı. Kalkmasıyla da duş alması bir olurdu...
      
       Bu gece yine tarih kendini tekrar etti. Biraz daha keyifliydi belki, yarın potansiyel kız arkadaşıyla buluşacağı için. Belki bir kaç melodi üflemişti ıslığıyla yürümeye üşenmezken. Eve vardı, eylemini gerçekleştirdi. Güneş dik açılarla gelirken, gölge boyunun cisimden çok daha küçük olduğu saatlerde uyandı yine Tanju, duşa yöneldi. Suyu açar açmaz geriye sıçradı. Musluktan gelen o paf pof sesleri yüzünden. Tiksinç, o sarı su akıyordu musluktan. Onunla elini yüzünü yıkama düşüncesi bile midesini bulandırmıştı bu pis yatak sahibi adamın. Kusar gibi olduğunda aklına klozet değil, yatağın çarfaşına boşaltmak gelmişti. O kadar iyi anlaşmışlardı bu konuda sahte mezarı ile Tanju. 
        Dün geceden kazandığı yevmiyeyi bugün, potansiyel kız arkadaşı için ayırmıştı. Eylül..
Eylül parantezinde Dalgalı kumral saçları ve soluk tenini çarpınca eşiti 'Sonbahar' ediyordu Eylül'ün karizması. Öyle de güzeldi, öyle de sakin bir bedendi..Sarının en güzel tonuydu onun sesi. Zayıflığı, o ince ve kırılgan beli tamamen Sonbaharın güçsüzlüğünü yansıtıyordu. Necropolis'in en güzel mevsiminin aynasıydı o kadın...
      
      İşte o yüzden Tanju an itibariyle yırtıcı bir çığlık atarak o leş suya bakıyordu. Doğu Karadeniz' de bir karton Gürcü sigarası almasına yetebilecek o 20 lirayla bugünü güzelleştirmeyi düşlediği o anları bi kenara bırakmıştı. Bir otele, bir pansiyona gidip duş almak geldi aklına, mızmızlanmayı bıraktığı anda. Plastik şişeye 'Bong' diyen bazı yarı hippi arkadaşlarıyla takıldıktan sonra, evin o yürümeye üşendirmeyen yolunu kaybettiği ve parasının anca karşıladığı o otele doğru yola koyuldu Tanj. U'yu nerede unuttuğu hakkında en ufak bi fikri yokt'u'. 
     Tanj otele vardığında şüpheleri onu haklı çıkardı. Temiz duşu burda da bulamamıştı. Bir kaç öğrenci pansiyonunu da dolaştı, hiç bir yerde yoktu bugünlük temiz su! Anlar, anlar...Lüks otellerde oda tutmaya yetecek parası da yoktu yine 'AN!' itibari ile Tanj'ın.. Yine herhangi bir anda aklına berbat bir fikir geldi. Kaynak suyu satan en yakın bayiye yöneldi Tanj. Tüm parasına iki damacana su alabildi. Onları evine taşırken 2 damacana kadar terledi yeniden. Farelerin sevgilisi gibi hissediyordu kendisini. Aurası değil, iğrenç bir kokusu vardı üzerinde Tanj'ın.
Eve vardığında vileda kovası ve ufakça bir leğenle ısladı kendisini. Hiç kimsenin bir sabuna yapmayacağı şeyler yaptı, çitiledi, çitiledi, çitiledi..Dar vakitte iyi kurulamıştı temiz iki tişörtünden biriyle saçlarını. Evde ki pis kokuyu alabildiğinde, temiz olduğunu anladı ve aptal bir buseyi yapıştırdı suratına. O da ona, gamzelerini bahşetti.
    Dolmuşa verecek parası olmadığından buluşma yerine geç kaldı Tanj. Koşmaya, bir damla ter dökmeye cesaret edemediğinden. Ordaydı Eylül, ince adımlarla süzülürcesine yaklaşmaya başladı Tanj'a. Tanj son bir kez derin nefesle test etti kendisini. İyiydi, Eylül'ün boynuna sarılana kadar. Eylül'ün suratında nedenini hafif hafif anlatmaya başladığı şapşal bir kızarıklık vardı. Kokuyu iyi tanıyordu Tanj. Bir kez daha çekti nefesi içine, Eylül bir kadının kokabileceği en berbat şekilde, akbabaların bile iğreneceği bir leş gibi ter kokuyordu.
   İçinden geçti Tanj'ın 'U'.
U = Son değil, başka bahara...
     

Bak böyle

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , , | Posted on Perşembe, Ekim 07, 2010

0

Nağme yaparken kadın, enstrümanı bastırırken vokalin sesi;
Bazısının elleri zayıf, yıpranmış ama inceyse, dudaklarına göre saçının kumral olması yeterlidir olmak için aşık.

Kimse yokken evde, açıksa müziğin sesi oldukça, parçaya göre;
Gözler açılmaya üşenilir ve bir çok kadın vardır, dans ederken. Seçemessin, hem zaten. Neyse.

Ve bular güzel şeyler, kötü değil ve öğretmenin öğrenciye her zaman bıkmadan söylediği şey;
Huzur ile hüznü birbirine karıştırmayın. Çünkü bunu hep yapıyorsunuz.

Karizmatik olmayan tek günah budur, yapmayın!

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , | Posted on Perşembe, Ekim 07, 2010

0

Erken kaldırmanın cezası günün geç bitiyor, sigaranın ise yetmiyor olması.

Birimiz akıllı değil, birimiz deli.

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , | Posted on Perşembe, Ekim 07, 2010

0

Bizim evin mutfağındaydı ilk zamanlar
Bir zamanlar güvenirdim.
Bir şeye sahip birilerine, benlere,
Duyardım. Ben ve ben, biz. Ben, ben ve ben. Aynı gözler, ayrı açılar.
Ben ben ben ben ben ben ben ben ben ben ben ben ben ben ben
Ve bir çoğu öldü, mutfakta bir çoğu öldü. Bi'kaç tane daha ben var.
En sevdiğim ise, yalnız 'kalabilen' ve çıldırabilen ben.
Aynı şeylere gülüp, ayrı şeyleri söyleyen.
Yine ben, hiç söz vermediğini farkedince sevinen ben.
Benlerden biri hiç bir zaman söz vermedi, kendine bile.
Bana bile. Bu geminin nereye gittiğini merak etmeyen yolculara hayran,
Hayvan ben. İçgüdüsel, çirkin ben. Komik ben, saçma ben.
Boklar yiyip, sonra utanan ben. İstediğim gerçekten;
Yalnız 'Kalabilen' ve çıldırabilen ben. Sorun etmeyen, vur.
İsmi, soyadı da alfabenin onbirinci harfi ile başlıyor,
Öyle kolay severim ki, bokunu çıkartırım bu işin.
O yüzden, sevmiyorum. Birini seviyorum korkmadan,
O da yalnız kalmayı başarabilen, ender ben.
Arif olanlar değil, beni tanıyan da değil.
Benim tahmin ettiğim kişiler anlar.
MFÖ'nün her şarkısı güzel olsa keşke
O zaman daha mutlu olurdum 'Şu an'
An, Kötüye iyi gerekiyor mu ?
Deliye akıllı. Ben ve ben,
Birimiz akıllı değil, birimiz deli.