Ve Her Zaman Komik Olmak Zorunda Değilsin

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , , , | Posted on Pazartesi, Ağustos 23, 2010

Ve eğer istersek cümleye de 've' ile başlarız. Çünkü biz burda gerçekler içinde ki yalanlara inanıyoruz. Doğruların doğru olduğuna genelde şüphe duymuyoruz ve ıslak uzun saçın dalgalı bir saçtan her zaman daha güzel olduğunu da biliyoruz. Belki şarkılarda ki gibi binlerce metre yürümüyoruz evet, duvarlarada yazmıyoruz. Sikik a4 kağıtlara basıyoruz bazen evimizde ki HP Deskjet D1360' ile. Ve cümleye yine 've' ile başlarken sonu gelen uzunlu kısalı yazılarımızda gerçekten bi sik anlattığımız da yok. Zamanı herkes öldürüyor, defalarca. Ve biz bi kere yapmak istiyoruz. Ve bu yüzden onu döverek, tekme tokat öldürüyoruz. Kafasında manasını aramadığımız kelimeler patlatıyoruz, parçalara ayrılıyor. Parçaları birleştirmeniz içinde size fırsat veriyoruz. Ve sikinize takmıyorsunuz. Ve sikimizde değil. Seninle ben birbirimizi umursamıyoruz. Ben seni seviyorum, umrumda değilsin. Ve bazen sadece saçmalamak için kişisel gelişim kitaplarını yırtıyoruz. Ve gelişememiş, herşeyin de farkında olduğunu sanan ibneler olduğumuz için bi' çok yazarla taşşak geçiyoruz. İmla hatası yaparken köşe yazarlarına bok atıyoruz. Amatör falan da değiliz. Anlatma, yaz. Yaz yaz. Müzik yapamadığımız için yazıyoruz. Söylemekten korkmasakda korkuyormuş gibi yazıyoruz bazen. Bazen yazmaya da korkuyoruz. Ve herkes için yazmıyoruz diye kendimizi avutup, korka korka karalıyoruz dijital defteri. First anal date' videosunu izlerken sesi kapatıp, arkasına david bowie açıyoruz. Man who sold the world diye mırıldanıyoruz. O dünyanın en basit ve en muhteşem melodisini ağzımızla çalıyoruz. Dırı dı rıı, dırırırı. Ve bi yandan da uzun araç tünele girip, en başa dönmeye devam ediyor. Uzun ve siyah kamyon. Sızdırmaya başlayana kadar. Bunu neden yaptığımızı düşünmüyoruz. Belki dünyanın en progresif sesi Bowie'yi arkadan sikilmekte olan kadın da duyuyordur. Belki ondan bağırıyordur, belki o da bizim gibi bişeylere hayrandır. Ve belki onun için de yazıyoruz. Yaşadığımız apartmana bok atarken, yöneticiye ve ya komşulara ithaf etmiyoruz. Yan mahalleye ithaf ediyoruz. Her filmden sonra etkilenenler için etkileniyoruz. Dijital dudaklarımızı alıp balkonda konuşuyoruz, yangın merdiveninde yazıyoruz. Yine de yangın merdiveninin duvarına yazamıyoruz. O görkemli ağaçlara bi'şeyler kazımıyoruz. Çok çevreci olduğumuzdan da değil nedendir bilmiyoruz, sorgulamıyoruz. Ve saçmalıyoruz, komik olamıyoruz, zorunda değiliz. Umrunda değiliz, umrumuzda değil. Ve yaşadığımız hayata lanet etmiyoruz. Yine de dünyanın bizim için ne kadar boktan olduğunu biliyoruz. Diğerleri için de biraz kokuyu alsınlar diye bok atıyoruz. Tabi böyle denebilirse. Hissettirmek için hüzün yazıyoruz bazen, huzur buluyoruz. Ve hala kimse bi sik hissetmemiş oluyor biz hariç. Ve Chuck'ın dediği gibi "Bizler bu dünyanın şarkı söyleyen ve dans eden pislikleriyiz." O yüzden bir çok şeye sahip değiliz, kimsenin bize sahip olmamasını umuyoruz. Tamam bazen fazla çirkiniz, genellikle yakışıklı olmuyoruz. Ve istemesekde kaybedecek şeyler bulmamızla kaybetmemiz bir oluyor. Belki de kaybedecek hiç bir şeyi olmayanlara inat, bulur bulmaz kaybediyoruz. Ve hala Bowie dinliyoruz, karakter sınırı olmadığı için özgür olduğumuzu sanıyoruz. Ve Chuck diyor ki "Kaybedilecek hiç bir şeyin yoksa ancak o zaman özgürsündür." Ve kaybedilecek bişeyler bulmaktan vazgeçemiyoruz, onları kaybetmeye de doymuyoruz. Zamanı ayarlayamıyoruz, çünkü onu hala dövmekteyiz. Bu satıra kadar geldiysen ona güzel bir yumruk patlatmışsındır demektir. Elinin acısını, bi' yere geç kalınca hissedeceksin. Ve bu sikinde olmadığı zaman beraber yaşamayı deniyeceğiz. İçimizde içki içemeyenler olacak benim gibi, o zaman da kenevirleri ayıklayacağız benim için, hep beraber sömüreceğiz dumanı. Ve yapacağımız tek şey sadece gülümsemek olucak. O'an salgıladığımız adrenalini zaman'ın götünden söküp alacağız. Tekrar salgılayana kadar bayılan zamanda, bizler birbirine gülümseyen, sarılan, arkadaşlar olacağız. Yarın birbirimizi tanımasakta, sevişmiş olacağız. Kazınmış bişeyler olacak beyin dediğimiz duvarlarımızda, oraların üstüne bir Pulp Fiction posteri yapıştıracağız. Akdenize gidersek bir gün, nemden poster yavşadığında yırtabilirsen, ve sahilde karşılaştığımızda aramızda duvar olmayacak. Bir gece daha sarılacak, çiçeği koklayıp yükseleceğiz. tencere yanımızda olmadığı için pet şişeye asılacağız. Oradan çekeceğiz dumanı. Sonra güleceğiz, sarılacağız, sevişirken yapılan saçma bir espriye saatlerce kahkaha atacağız. Ve bu sefer deniz bizi izliyor olacak. Her seferinde bizimle daha iyi anlaşacaksınız. Daha çok sahil şeritlerinde gezmeye başlayacaksınız. Gri hücrelerin her kaybı, aşkımızı ateşliyecek. Ve ölene kadar kaç kere aynı duvara yaslanabilirsek, belki bir, belki üç. İşte o kadar sevişeceğiz bazen. Ve biz aranızdayız. Ve biz bizimleyiz, otobüslere sığmayacak kadar kalabalığız. Çünkü bizler sizleriz. Çünkü biz mutlu algılarız. Ordayız, buradayız. Kapıların ardındayız. Ve ölene kadar kaç kere kapıları açabilirsek, belki bir, belki üç..İşte o kadar sevişeceğiz. Bi'yerden sonra karnımızın ağrısının geçmesi için dua etmeyi bırakıp, kapıyı sonuna kadar açmak için tekmeleyeceğiz. Bir' omuz atacağız belki. Ve sekeceğiz. Elni tutmak için uzanan milyonlarca parmak göreceksin. O zaman yine sevişeceğiz. Ama şimdi winamp arıza çıkardı. Ve ben yazmayı bırakıyorum. Çünkü şimdi duvarımızda ki yarığa bir David Bowie posteri yapıştırmamız lazım. Nemlendiğimizde, sevişmek üzere..!

Comments (0)

Yorum Gönder