Tanju ve Dört Mevsimin Kraliçesi

Posted by Oduncu Gömleği | Posted in , , , , | Posted on Perşembe, Ekim 14, 2010

     İnsanın benliğinin öldüğü Necropolis'in heryerinde suların kesilmesiydi büyük sorun. Şehrin her yerinde. Geceleri hafif kolilerin düzenlendiği ağır depo işlerinde çalışmaksa bu kişiye özgün kokusunu verendi. Tanju'ya.
Eve dönüş yolu ekvatora yakın olduğundan çizgisel hız yeterliydi yürümeye üşenmemek için. Varıldığında yapılabilecek tek eylem ise ani çöken yorgunluğun nedeniyle alçak gönüllü o yatağa leş gibi girip, sızmaktı. Tanju' da her varışında bunu yapardı. Uyanmaktan ziyade ayıldığı o öğle saatlerine kadar yatardı. Kalkmasıyla da duş alması bir olurdu...
      
       Bu gece yine tarih kendini tekrar etti. Biraz daha keyifliydi belki, yarın potansiyel kız arkadaşıyla buluşacağı için. Belki bir kaç melodi üflemişti ıslığıyla yürümeye üşenmezken. Eve vardı, eylemini gerçekleştirdi. Güneş dik açılarla gelirken, gölge boyunun cisimden çok daha küçük olduğu saatlerde uyandı yine Tanju, duşa yöneldi. Suyu açar açmaz geriye sıçradı. Musluktan gelen o paf pof sesleri yüzünden. Tiksinç, o sarı su akıyordu musluktan. Onunla elini yüzünü yıkama düşüncesi bile midesini bulandırmıştı bu pis yatak sahibi adamın. Kusar gibi olduğunda aklına klozet değil, yatağın çarfaşına boşaltmak gelmişti. O kadar iyi anlaşmışlardı bu konuda sahte mezarı ile Tanju. 
        Dün geceden kazandığı yevmiyeyi bugün, potansiyel kız arkadaşı için ayırmıştı. Eylül..
Eylül parantezinde Dalgalı kumral saçları ve soluk tenini çarpınca eşiti 'Sonbahar' ediyordu Eylül'ün karizması. Öyle de güzeldi, öyle de sakin bir bedendi..Sarının en güzel tonuydu onun sesi. Zayıflığı, o ince ve kırılgan beli tamamen Sonbaharın güçsüzlüğünü yansıtıyordu. Necropolis'in en güzel mevsiminin aynasıydı o kadın...
      
      İşte o yüzden Tanju an itibariyle yırtıcı bir çığlık atarak o leş suya bakıyordu. Doğu Karadeniz' de bir karton Gürcü sigarası almasına yetebilecek o 20 lirayla bugünü güzelleştirmeyi düşlediği o anları bi kenara bırakmıştı. Bir otele, bir pansiyona gidip duş almak geldi aklına, mızmızlanmayı bıraktığı anda. Plastik şişeye 'Bong' diyen bazı yarı hippi arkadaşlarıyla takıldıktan sonra, evin o yürümeye üşendirmeyen yolunu kaybettiği ve parasının anca karşıladığı o otele doğru yola koyuldu Tanj. U'yu nerede unuttuğu hakkında en ufak bi fikri yokt'u'. 
     Tanj otele vardığında şüpheleri onu haklı çıkardı. Temiz duşu burda da bulamamıştı. Bir kaç öğrenci pansiyonunu da dolaştı, hiç bir yerde yoktu bugünlük temiz su! Anlar, anlar...Lüks otellerde oda tutmaya yetecek parası da yoktu yine 'AN!' itibari ile Tanj'ın.. Yine herhangi bir anda aklına berbat bir fikir geldi. Kaynak suyu satan en yakın bayiye yöneldi Tanj. Tüm parasına iki damacana su alabildi. Onları evine taşırken 2 damacana kadar terledi yeniden. Farelerin sevgilisi gibi hissediyordu kendisini. Aurası değil, iğrenç bir kokusu vardı üzerinde Tanj'ın.
Eve vardığında vileda kovası ve ufakça bir leğenle ısladı kendisini. Hiç kimsenin bir sabuna yapmayacağı şeyler yaptı, çitiledi, çitiledi, çitiledi..Dar vakitte iyi kurulamıştı temiz iki tişörtünden biriyle saçlarını. Evde ki pis kokuyu alabildiğinde, temiz olduğunu anladı ve aptal bir buseyi yapıştırdı suratına. O da ona, gamzelerini bahşetti.
    Dolmuşa verecek parası olmadığından buluşma yerine geç kaldı Tanj. Koşmaya, bir damla ter dökmeye cesaret edemediğinden. Ordaydı Eylül, ince adımlarla süzülürcesine yaklaşmaya başladı Tanj'a. Tanj son bir kez derin nefesle test etti kendisini. İyiydi, Eylül'ün boynuna sarılana kadar. Eylül'ün suratında nedenini hafif hafif anlatmaya başladığı şapşal bir kızarıklık vardı. Kokuyu iyi tanıyordu Tanj. Bir kez daha çekti nefesi içine, Eylül bir kadının kokabileceği en berbat şekilde, akbabaların bile iğreneceği bir leş gibi ter kokuyordu.
   İçinden geçti Tanj'ın 'U'.
U = Son değil, başka bahara...
     

Comments (0)

Yorum Gönder